17 Aralık 2017 Pazar

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği - Kitap Yorumu

 Merhabalar, uzun zamandan sonra yine karşınızdayız. -yız diyorum çünkü bu sefer yanımda erkek arkadaşım da var. Onun önerisiyle okuduğum bu kitabı birlikte yorumlamaya karar verdik. 

Hayatınızda daha önce hiç Çek Edebiyatı okumadıysanız Milan Kundera başlamak için çok uygun bir yazar, özellikle Franz Kafka'nın ağır diline alışamadıysanız veya size sıkıcı geliyorsa bu kitabı okuyun derim. Kitap dört ayrı karakterin birbirileriyle olan ilişkilerini herbirinin gözünden bize anlatıyor, bu benim hoşuma giden bir şey oldu çünkü ısınamadığınız bir karakterle daha rahat empati yapabiliyorsunuz. Okumaktan en keyif aldığım ve ara ara beni de çelişkilere sürükleyen Tomas'ın kısımlarıydı, tabi ki Ceren benim aksime Tomas'ın sayısız işkencelere maruz kalması gerektiğini söylüyor. Ben yine de derim ki Tomas'ı anlamaya çalışın ve onunla empati kurun. Sabina'dan bahsetmek gerekirse, kendisinin tam bir egoist manyak olduğunu düşünüyorum. Bütün kitapta en nefret ettiğim karakter olsa gerek. Diyebilirsiniz ki madem karakterlerden bu kadar hoşlanmıyorsunuz, kitabı nasıl sevdiniz? Kitabı ilgi çekici ve sürükleyici yapan en temel öğe zaten bu çelişkiler. Farklı insanların, ve farklı derken gerçekten alışılagelmişin dışındaki kişiliklerin hayata bakış açılarını merak ediyor, öğrenmek istiyorsanız aradığınız kitap Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği. Pişman olmayacağınız bir eser olacak. Son olarak, kitabı bitirdiğinizde kendinize şu soruyu sorun, hissettiğiniz yaşamın ve sürekli yinelemelerin ezici ağırlığı mıydı yoksa varolmanın dayanılmaz hafifliği mi? 

2 Mart 2016 Çarşamba

Eleanor&Park - Kitap Yorumu

Merhabalar! Bu sefer çabuk döndüm. Güzellik abidesi bu kitabın yorumuyla hem de!
Öncelikle okumayı planlayanlar için belirtmeliyim ki kapağının güzelliğine aldanıp tatlı bir hikaye beklemeyin. Yani ben öyle olmadığını biliyor olmama rağmen çarpıldım okurken. Bu benim Rainbow Rowell'dan okuduğum ilk kitap ancak sonuncusu olmayacak. Yazarın dilinde farklı bir temizlik var. Çok şeffaf kelimelerle donatmış kitabını. Hani böyle okurken "bu cümlede farklı bir anlam var sanki" dedirterek sizi yoran o kitaplardan değil ama bu söylediğimden çerezlik, basit bir kitap olduğunu sonucuna varmayın.
Ana karakterimiz Eleanor kilolu, kabarık kızıl saçları olan, garip giyinen bir kız. Hayat şartları pek güzel değil maalesef. Annesiyle babası boşanmış, annesi yeni biriyle evlenmiş. Üvey babası ile aralarında olan bir sorundan dolayı Eleanor bir yıl önce evden kovulmuş. Kitabın Eleanor'un eve dönüp okula başlamasıyla oluyor.
Park ise uzun, asyalı, çizgi roman ve müzik hastası sıradan bir genç. Okulun popüler kısmından kendini her anlamda soyutlamış kendi halinde biri. Basit bir okul günü, sıradan bir otobüste yan yana oturmalarıyla olaylar patlak veriyor.
Önce bir çizgi romanın sayfalarını paylaşıyorlar sonra bir şarkının notalarını. 
Daha önce söylediğim gibi, yazarın kelimeleri o kadar şeffaf ki sayfaları yarıp kitabın içine giresim, X-Men muhabbetlerine 3. kişi olasım geldi.
Yazarın kaleminden damlayan mürekkep, yüreğinizin en dokunulmamış kısımlarında lekesini bırakacak. Öyle cümleler vardı ki kitabın altını çizmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. Her biri birbirinden basit kelimelerle bir araya getirdiği devasa anlamlar beni şaşkına çevirdi. 
Kitabı okunacaklar listenizde tepelere çekmenizi öneririm. Bu güzelliğe hak ettiği 5 puanı verdim geçtim efendim. 

1 Mart 2016 Salı

Daughter of Smoke and Bone #1 Duman ve Kemiğin Kızı - Kitap Yorumu

Uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar efendim! Nihayetinde Duman ve Kemiğin Kızları'nı okudum ve yorumu için buralara geldim. 
Bu kitabı neden bu kadar beklettim hiç bilmiyorum. Sanırım her kitaba aynı şeyi söylüyorum ve bence bunun sebebi okunacak çok kitabın olması ve sürekli yenilerinin çıkması arasında bir sürü güzellik böyle kaynıyor ve sonrasında bunları söyletiyor bana. Kitabımızın 2. devam kitabı çoktaan çıktı ve hatta dün akşam itibariyle çok sevgili Artemis 3. kitabın kapağını bizlerle paylaştı. Bu beni bir yandan mutlu ederken bir yandan da içimi burktu. Biliyorsunuz uzun zaman yeni kitap alamama sorunum var yani ben her türlü 3. kitap için uzun süre bekleyeceğim.
Gelelim kitabın kurgusuna. Karou'yu sokakta, kafede ya da okulda görseniz çok ilginizi çekecek bir kız değil. Gece mavisi saçları, ilginç dövmeleriyle sanat okulu için oldukça klasik bir öğrenci. Fakat Karou'nun hiçbirimizin hayal edemeyeceği kadar sıra dışı bir hayatı var. Çizim defterine karaladığı bütün o boynuzlu, yarı koç yarı adam çizimleri ve bunlara bağlı olarak anlattığı hikayeleri oldukça popüler. Herkes bunların çok yaratıcı bir zihnin ürünü olduğundan hemfikir. Elbette yanılıyorlar, çünkü bunlar oldukça gerçek. Brimstone, hayvanlardan, cesetlerden toplanan dişleri iplere diziyor. Karou küçüklüğünden beri bu görüntüye alışkın ancak bilmediği onlarca şeyden biri de dişlerin ne işe yaradığı. Karou kendini, bizler için anormal kendisi için oldukça normal bu hayatın akışına bırakmışken kapılar bir el işaretiyle dağlanmaya başlıyor. Tam da bu noktada hayatının akışı bir anda değişiyor ve kendisinin bile bilmediği bir yöne doğru gitmeye başlıyor.
Bir günde ellerimden kayıp gitti bu kitap. Hele o son kısma geldiğimde çarpıldım resmen. Çok sevgili Laini'yi listemin en başlarına yerleştirdim. O ne kadar mükemmel bir hayal gücüdür, o nasıl bir kalemdir? Okuduğum şey masallardan kopmuş da gelmiş gibiydi. Bana göre kurgusu orijinal olan bir kitap güzeldir ya da yazımı akıcı olan bir kitap hoştur fakat bu iki temel ögeyi bir araya getirebilen kitaplar gerçek başarıyı yakalar ve Laini günümüzde bunu başarabilen nadir yazarlardan bana kalırsa. Karou karakteri öylesine gerçek ki! Kesinlikle o her şeyiyle mükemmel olan karakterlerden değil. Öylesi karakterler zaten beni çoğunlukla boğuyor. Her tarafından harikalık akan karakterler gerçeklikten çok uzak. Günlük hayatta her birimizin irili ufaklı kusurları var. Karou'da sizden bizden biri. Arkadaşlarınızla bir kafeye gittiğinizde yan masanızda oturabilecek biri.
Bu kitap bir harika. Hala okumadıysanız çok çok çok şey kaçırıyorsunuz, benden söylemesi.
Bütün yıldızlar senin olsun be kadın! Fazlasıyla hak ettin sen bunu.

2 Şubat 2016 Salı

Yedi Krallık Üçlemesi #1 Yetenek - Kitap Yorumu

Merhabalar! Şubat ayının ilk kitabının yorumuyla sizinleyim. Kitaba büyük bir merakla başladım çünkü konusu çok ilgi çekiciydi fakat kitabın ilk100 sayfası boyunca kitabı elimden bırakıp durdum. Yazarın buradaki en büyük hatası oluşturduğu dünyadan bizim haberimiz varmış gibi hareket etmesi. Yedi tane krallık var. Bu demek oluyor ki yedi farklı kral ve yedi farklı şehir var. Gerçi şehirlerin isimleri kralların isimleriyle aynı. Her halükarda sadece 2. bölümde bu krallıklara dair bilgi verilmiş ve sonrasında bütün o isimleri birbiri ardına kullanılmaya başlanmış. İlk 50 sayfa bence konuya girmek yerine krallıklara, dünyanın nasıl bu şekilde bölündüğüne vs. değinilseydi okur için daha kolay olurdu. Çünkü dediğim gibi olayı anlayamadığım için bir türlü okumaya devam edemedim. En sonunda haritayı açıp krallıkları iyice öğrendim, birkaç yorum okudum ki ana konuyu daha iyi anlayabileyim. Bu sorun anladığım kadarıyla sadece beni rahatsız etmemiş. 
Kitabı düzgünce okumaya başladığım anda her şey değişti tabii. Yazarın dili gerçekten çok akıcıydı. Kurgu sürükleyiciydi. Sanırım bu noktada kurguya biraz değinmeliyim.
Krallıklarda bazı kişiler yetenekli olarak doğuyor, bunu gözlerinin renginden anlıyorlar. İki gözleri birbirinden farklı renklerde. Bu kişilerin yetenekleri eğer kullanışlıysa kralların yanında çalışmaya başlıyorlar. Olaylar ana karakter Katsa'nın etrafında dönüyor. Katsa bir yetenekli, yeteneği ise öldürmek. Küçük yaşta yeteneğinin bu olduğunu anlıyorlar ve dayısı Randa-Middluns kralı- onu yanına alıyor ve yeteneğini kontrol edebilmesi için her tür dövüşte ustalaşmasını sağlıyor. Yaşı yeterince büyüyünce de ona kötü işlerini yaptırmaya başlıyor. Halktan biri onun hoşuna gitmeyen bir şey yaptığı anda Katsa oraya gönderiliyor ve adamın cezasını veriyor. Bu kimi zaman işkence olurken çoğunlukla ölümle sonuçlanıyor. Katsa'nın kurduğu bir de konsey var. Konseyin amacı yardıma ihtiyacı olanlara yardımda bulunmak, bir anlamda da ajanlık yapmak. Elbette konsey Randa'dan gizli çünkü Katsa Randa için yaptığı bu şeyleri yapmaktan memnun değil. Kitabın başında ise konsey bir görev peşinde. Lienid kralının babası kaçırılmış, konsey önce onu bulup güvenli bir yere yerleştiriyor sonra da bunun nedenini öğrenmeye çalışıyor. Bu sırada olaya Lienid Prensi Po karışıyor. O da büyük babasını arıyor. Po da yetenekli, yeteneği ise harika bir savaşçı olmak. 
Karakterleri konuşacak olursak: Po'dan başlamak istiyorum. Dostlar! Po gördüğünüz göreceğiniz en harika karakterler arasına girecektir. Gerek Lienid gelenekleriyle, gerek kişiliğiyle o kadar mükemmel ki. Kendisine aşık olacak, kitabın içinden çekip çıkarıp yanınıza almak isteyeceksiniz. Katsa'nın ise sevmediğim birkaç yönüne rağmen genel anlamda başarılı bir karakter. Yazarımız Katsa'yı feminist olarak yansıtmak istemiş fakat birkaç noktada hataları var. Katsa erkek gibi. Saçlar, kıyafetler, mücevherler umurunda değil. Tek istediği şey özgürlük. Kimsenin ona karışmaması. Bu yüzden evlenmeyi reddediyor, birine bağlanmak çocuk sahibi olmak istemiyor. Diyebilirsiniz, e bunların feminizme ne gibi etkisi var. Aslında yok, bunu ben de biliyorum. Fakat günümüzde zaten feminizm "erkek gibi kadınlar", "kadınlardan hoşlanan kadınlar" şeklinde yanlış bir algıyla bütünleştirilmiş durumda. Bunun üstüne birde bu kadar erkek gibi bir karakter yaratıp üstüne feminizmi de bu kadar vurgulayınca olaya çok hakim olmayan insanlar bu ikisini birbirine karmalayabilir, ki eminim yapan vardır. Bu yüzden Katsa'nın karakter olarak eksilerinden en önemlisi bu. Diğerleri tamamen benim kişisel olarak gıcık olduğum şeyler. Onlar önemli değil. 
Yorumu toparlayacak olursam okumaktan çok keyif aldım. Yazarın kaleminden, oluşturduğu dünyadan, karakterlerinden, krallıklara verdiği özelliklere kadar hepsine bayıldım. Özellikle Lienid'lilerin aksesuara düşkün oluşu çok hoşuma gitti. Küpeler, yüzükler, dövmeler...
Zaten 4 puan verdim bu güzelliğe, bir puanı da yukarıda söylediğim şeylerden dolayı kırdım. Devam kitapları da elimde ama onlardan önce okumam gereken birkaç kitap var. Okumanızı gönülden tavsiye ederim. İyi kötü bir sürü yorum var, ama bence bu sizi korkutmasın, okuyun kendiniz karar verin. Kitaplı günler dilerim!

23 Ocak 2016 Cumartesi

Penryn & the End of Days #1 Meleğin Düşüşü - Kitap Yorumu

Merhabalar! Bugün Meleğin Düşüşü yorumuyla geldim. Bir süredir buralarda olmamamın sebebi Yüzüklerin Efendisi'ni okuyor olmamdı. Yorum girmek istemedim çünkü, yani bence gerek yok. Böylesine mükemmel bir eser için ben ne desem az kalır, ki günümüzde okumayan sayısı oldukça az. 3 kitabı bitirmek hayli zamanımı aldı tabii, ben de ancak diğer kitaplara geçebildim. İlk olarak Meleğin Düşüşü'nü okudum çünkü uzun zamandır bekletiyordum. Elbette buna pişman oldum.

5 puanlık bir kitabın yorumunu yapacağım. Meleklere olan düşkünlüğüm çevremce bilinir. O yüzden kitap bende 1-0 önde başlamıştı zaten. Bir de yorumuna çok güvendiğim insanlar uzun zamandır "oku şunu oku artık" diyordu. Ne kadar da haklılarmış diyorum şimdi. Çünkü kelimenin tam anlamıyla BA YIL DIM.
Konusuyla başlayayım. Her şey normal seyrinde ilerlerken kıyamet melekleri yeryüzüne iniyor ve hayat bir anda felç oluyor. İnsanlar ölüyor, açlık had safhada. Gündüzleri çetelerden korkuyorsunuz, akşamları meleklerden. Bir gün Penryn'in kız kardeşi savaşçı melekler tarafından kaçırılıyor. Penryn kardeşine kavuşmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır. 
Yazarın dili çok akıcı ve samimi. Kitabın ilk sayfasında olayın içine kucaklıyor sizi. Penryn'le bir anda kanka oluyorsunuz. Onun o savaşçı kimliği, cesareti benim güçlü kadın karakter severler için bayram resmen. Çok sıkı bir kız, annesi sayesinde dövüş dersleri almış ve olaya hakim. Yine annesi sayesinde korkmamayı öğrenmiş, yaşından çok daha ileride biri haline gelmiş. Öyle ki insanlığın ortak kabusu meleklere bile dikleniyor. Kanatları kesilmiş Raffe'yi kardeşine ulaşmak için bir anahtar olarak görüyor ve onu iyileşinceye kadar koruyor. Daha sonrasında da Raffe'ye kanatlarını geri kazanması konusunda yardım etmesi karşılığında onu kardeşine götürmesini istiyor. Raffe buna zar zor ikna oluyor ve yolculukları başlıyor. 
Dediğim gibi melekleri çok severim ve bu kitapta şimdiye kadar okuduğum melek kitaplarında olmayan bir şeyin varlığı beni büyüledi. Garip şekilde melekler çok gerçekçiydi. Örneğin çoğunlukla yürümek yerine uçtuklarından azıcık bir yol yürüyünce ayaklarının yorulması ve yaralanması. Bu ve bunun gibi ufak ayrıntılar kitaba ilk başından 5 puan verdirtti zaten. Eh, Raffe de çok sıkı bir bey. Kendisine de hayran kalmamak elde değil. Okumanızı şiddetle öneriyorum. Şu sıralar her yazının sonunda olduğu üzere yine devam kitaplarını okumadan önce beklemek zorundayım. Elimdeki kitapları bitirmeden yeni kitap alamıyorum. Bekleyeceğiz mecburen, acı çeke çeke. Eğer elinizde varsa benim yaptığımı yapmayın, durdurmayın kitabı öylece açın okuyun. Bayılacaksınız.