22 Ocak 2014 Çarşamba

Saplantı - Yorum



Saplantı bir çok açıdan oldukça farklı bir kitaptı. Uyarımızı önceden yapalım. Jennifer bu sefer karşımıza genç-yetişkinlere uygun bir kitapla değilde yetişkinlere yönelik bir kitapla çıkıyor. Küfürden ve özellikle cinsellikten rahatsız oluyorsanız kesinlikle hemde kesinlikle önermiyorum. 

Ama yok benim için sorun olmaz okur geçerim diyorsanız kurgu ve heyecan itibariyle oldukça okunası bir kitap. Jen yine döktürmüş, cümleleri her zamanki gibi basit görünümlü ancak oldukça özenliydi. 

Lux serisi boyunca Luxenlere aşık olduk, onları bağrımıza bastık falan filan vesaire -Evet, bu laf tamamiyle Hunter'a ait.- sıra Arumlarda. 


Her madalyonun bir ön yüzü olduğu gibi bir de arka yüzü vardır değil mi? Lux serisinde Arumlardan nefret ettik, sürekli onları kötülediler bize. İğrenç varlıklar olarak gördük. Ama gel gelelim Saplantı'da da Arumlar Luxenleri güç manyağı, egoist pislik uzaylılar olarak görüyorlar. Milyarlarca yıl uzaktaki galaksinin tüm gezegenlerini teker teker işgal etmiş bu parlak çocuklar. Gittikleri her yere ölüm götürmüşler; eziyet, soykırım hepsini yapmışlar. Yani Hunter böyle söylüyor, tabi kendisine asla güvenmememiz gerektiğini de birkaç defa vurguladı. Karar sizin. 

Benim kararım ise şöyle. Her ırk kendi içinde oldukça kötü, Arumların yaradılış nedeni Luxenleri yemek -Evet, Serena bence de beslenmek fazla nazik kaçıyor.- Ancak Luxenler ne kadar beyaz olsalar da sütten çıkmış ak kaşık değiller. Onlar bunca eziyeti yaptıkları için Arum ırkı yaratılmış. Doğanın kanunu her avcının bir avcısı vardır. Ancak Luxenleri bu da engellememiş. Arumların gezegenini işgal etmiş, soykırım yapmışlar. Neticede iki tarafın gezegeni de PUF! Ve sığınak olarak bizim dünyamızı bulmuşlar. Aman ne güzel. Evet, iki ırkta kötü ama her kötünün içinden iyilerde çıkar değil mi? Genelleme yapmamak lazım. Daemon ve ailesi mesela Luxenlerin içindeki iyi takımı oluşturuyorlar. Aynı şekilde Hunter'da Arumların içindeki iyi adam. Ne kadar belli etmese de.

Kişisel olarak önerim şudur ki, hala Köken'i de Saplantı'yı da okumadıysanız kesinlikle önce Köken'i okuyun. Köken'de açık uçlu bırakılan her kısmı Saplantı sonradan tamamlayacaktır.

Hunter hakkında ise çoğu okuyucuya katılmayacağım ama siz bana bakmayın. Büyük ihtimalle sorun bendedir. Zaten yazıya "HUNTEEEEEEERR!!!" diye başlamadığımdan anlamış olmalısınız ki karakterimizi çok fazla sevemedim. Ama on kişiden bir tek ben çıkıp bunu diyorsam demek ki sorun Hunter'da değil. Belki Daemon gibi bir karakter bekliyordum o yüzden böyle düşünüyorum, bilemiyorum. Ama çokta sorun değil. Zaten mükemmel karakterler listem yeterince kabarık.

Hunter badboy tipindeydi, evet. Badboylara karşı bir zaafım olmamakla birlikte sorunumda yok, hatta genel itibariyle okumak hoşuma da gider. Ancak badboylarında bir dur noktası vardır canım. Hunter benim gözümde oldukça kabaydı. Hazır cevaplılığı, zekası ve gücü elbette takdire şayan. Ki ukala tipleri her zaman çok sevmişimdir. Ama kabalığı o kadar baskın geldi ki bana diğer iyi yanlarını örttü. Serena ise bir Katy değil elbette ama sevilmeyecek biri de değildi. Jennifer'ın en sevdiğim yanı da bu zaten. Kız karakterleri oldukça dişli oluyor.


Doğal olarak kitap boyunca Köken'le parçalarını birleştirmeye çalıştım. Ne kadar tür itibariyle birbirlerinden ayrılsalar da sürekli karşılaştırdım kafamda. Luc karakteri ise Daemon ve Hunter'ı bir kenara itti. Lux serisi ve Saplantı göz önüne alındığında tartışmasız en sevdiğim karakter yine Luc oldu. Küçük olduğu için herkesin onu ezmesi gerekirken koskoca Hunter'ımız bile karşısında ceketini ilikledi resmen. 
Bu arada Köken yorumunu okumak isterseniz, buradan.



Benim gözümde her zaman zeka gücü getirir. Güçlüysen ama zeki değilsen o güç seni bir yere kadar hayatta tutar. Ama zekiysen güçlü olmasan bile uzun bir hayat yaşarsın. Luc'ta ise ikisi birden birleşmiş. İşte onu sevmemin en büyük nedeni.

Sadece, Luc sahnesinde Daemon'ın adının geçmesini beklerdim. Ama çokta sorun değil nasılsa incelikleri Köken'den biliyoruz. 

Uyarımızı yenileyelim, eğer küfürden ve cinsellikten rahatsız oluyorsanız kitabın beş metre ötesinde durun. Sorun değilse koşun ve hemen okumaya başlayın. Uzaylı dünyasına Arumların gözünden bakın ve ne Luxenlerin, ne Arumların hatta ne de insanların iyi olmadığını öğrenin.

Kitap hakkında son eleştirim ise şu olacak. Bir Serena'nın bir Hunter'ın ağzından anlatılıyordu ama kimin ağzından anlatıldığına dair bir belirti verilmemişti öncesinde. O yüzden bir kaç sayfayı yarısına gelip 'Haaa, Hunter sen miydin yaa.' diyerek baştan okumak zorunda kaldım. Keşke Köken'deki gibi sayfa başlarında belirtilseydi. Bilmiyorum belki kitabın orijinalinde böyledir ama çok büyük bir sıkıntı değildi. Çünkü karakterler birbirinden çok farklı iç dünyalara sahipler daha önemli bir olay olmadan kimin ağzından okuduğunuzu anlıyorsunuz.

Güzel çevirisinden ve kitapla ilgili diğer bir çok güzel şeyden ötürü DEXPlus'a teşekkür ediyorum. Kitaplı günler dilerim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder